17 Nisan 2011 Pazar

HEAT filmi hakkında

filmin her tarafı bir yana, o muhteşem ötesi sonunu derinlemesine değerlendirmek gerek;

--- spoiler ---

o muhteşem sona doğru yaklaşılırken, her iki karakter de az sonra gerçekleşmesi kaçınılmaz olan düellodan zaferle çıkmak istemekte, hayatlarını devam ettirebilmek için gerekli olan hissiyatı tam olarak yansıtmaktadırlar.

polis, bir suçluyu daha kodese atma peşindedir ve son derece hırslı ve bu hırsa yenilmeyecek kadar da dikkatlidir.

hırsız, az önce otelin bir köşesinde bıraktığı sevdiceğini düşünmek şöyle dursun, onu buraya sürükleyen durumu, özgürlük uçağına varmaya ramak kalmışken, intikam ve hırsının tuzağına düşüşünü hatırlamak dahi istememektedir.

çok kısa bir zaman sonra, her iki karakter de, artık saniyeler kalan son için, en ufak bir hatayı bile kaldırmayacak derecede dikkatlerini son haddine çıkarmışlardır. polis, sanki biraz daha cüretkardır....polislik hayatı boyunca hep böyle değil miydi zaten? her zaman öne atılan, gözünü budaktan sakınmayan, hatta özel hayatını zindana çeviren biraz da bu cüretkarlık, bu cesaret, bu işkoliklik değil miydi? son derece güçlü olan altıncı hissine güveninden, siperleri bile tam manası ile kullanmamaktadır.o av kokusu almış bir yırtıcı kaplandır artık! ama bütün bunlar, onun dikkatini dağıtmak bir kenara, daha da artırmaktadır.

hırsız, sanki biraz daha defanstadır, biraz daha olayların karşı taraftan gelişimini beklemektedir. kim bilir, belki de o iç hesaplaşmalar, o kıvır kıvır saçlı taze sevgilinin ağlamaklı hali gelmiştir aklına. ama profesyonel biridir o. böyle kritik bir anda, böyle şeyler ancak saniyeler uçuşabilir kafasında...o yine, o eski acımasız ve işini bilen suçludur.

derken...hayır! her iki profesyoneli tongaya düşürecek, dikkatlerini dağıtıp, belki de düello planlarını temelli değiştirecek bir gelişme olur....bir uçak hava alanına inmek üzeredir ve aniden çok güçlü ışıklar, düello alanını gündüze çevirirler. sinir bozucudur bu, "karanlık her şeye rağmen daha iyiydi, ama elden ne gelir", planlar anında gözden geçirilir, durum tespiti yapılır, tekrar nihai hedefe kilitlenilir. her iki kahraman da biraz önceki kahramanlardır, onları için bunlar çocuk oyuncağı, bir anlık bir dikkat dağılması sadece...böyle durumlarla kaç kere karşılaştılar kim bilir?

fakat, her ikisi çok garip başka bir duygunun, daha evvel belki de tatmadıkları bir hissiyatın içindedirler. "niye içimde, sanki bu "son"muş gibi geliyor, halbuki bunu daha evvel hiç hissetmemiştim. niye sanki çok takdir ettiğim bir meslektaşımı ve hatta hayran olduğum birini, hatta niye sanki kardeşimi öldürecek mişim gibi bir his var ki içimde? çok garip! bunların yeri değil ama şimdi, önce görevimi yerine getirmeliyim...öncelikli görevim de hayatta kalmak! şu ışıkların gitmesini mi beklesem acaba...eve sanırım bu en iyisi!"

yönetmen, hafifçe müziği devreye sokar...sanki polis de tekrar devreye girmiş ve yine o eski cesur haliyle siperi bir tarafa bırakıp ileriye atılmıştır..."artık son çok yakın, tek bir siper kaldı, bunun arkasından başka bir yerde olamaz."

hırsız yine savunmada, "bu ayak sesleri kesinlikle onun, hadi artık hamle yap!"

polisin altıncı hissi ve tecrübeleri tek bir noktada!

ama hayır! yine bir uçak ve uçak demek, tekrar ortalığın gündüz olması demek!

hırsızın içini kemiren iç hesaplaşması durdurulamaz bir haldedir, "nasıl olur da katı kuralları olan ben, aşık olabilirim, nasıl olur da sevdiğim kadını terkedecek alçaklığı gösterebilirim. nasıl olur da özgürlüğe sadece dakikalar kalmışken, hırsıma yenik düşerim...hayır! ben artık yaşamayı hak etmiyorum! takdir ettiğim bu başarılı polisi öldürürsem, zaten vicdan azabından yaşayamam!" hırsız, saliseler bile sürmeyecek bir zaman diliminde stratejisini tamamen değiştirir, saklandığı yerden çıkar.

ikisi de artık korumasızdır, ilk ateş eden mutlaka düelloyu kazanacaktır...bu rakipler öyle ıskalayacak adamlar değildir!

her tarafı aydınlatan ışıklar bir an için polisin dikkatini dağıtır gibi olur...ki arka tarafın ışıkları, birden hedefin gölgesini ayaklarına kadar getirir.

uçak gürültüsü giderek yaklaşır. yönetmen müziği tamamen kaldırmıştır. bir el ateş! işte sonun başlangıcı...ikinci el...hemen ardından üçüncü el, sonra dördüncü...bu dördüncü emniyet atışı mıydı acaba?

polisin gözlerinde önce sarsılmaz bir bakış, "sabret, bitti sayılır, sakın dikkatini dağıtma, karşındaki tam bir profesyonel...evet bitti...fakat... bu duygular da ne? şu an seviniyor olmam gerekirdi!"

hırsız, öldürücü noktalara gelen dört el ateşten sonra bir yere çökmüş, fakat daha ölmemiştir. uçağın sesi tamamen gitmiştir. polis rahatlıkla hırsızın yanına doğru gitmeye başlar, artık tehlike yoktur.

çok, ama çok hafif bir piyano sesi gelmeye başlar...polis, hırsıza yaklaştıkça piyanonun sesi artmaya başlar. polis kurbanını daha yakından görür. yüzünde ve gözlerinde, zafer kazanmış, büyük bir hırsız ve çete reisini haklamış görev adamının gözlerinde görülmeye alışık olunan ifadeden eser yoktur.

hırsız ölmek üzeredir, ama tuhaf bir şekilde rahat ve huzurludur. "yaptıklarımın cezasını buldum. sen, büyük adam, evet, sen yaşamayı hak ediyorsun. senin gibi birine yenilmek bir şereftir, bir onurdur benim için. iyi ki sen kazandın kardeşim!"

polisi garip duygular kemirmektedir, "keşke bu vurduğum adam, o eskiden vurduğum suçlular gibi olsaydı, keşke bunları hissetmeseydim. ah kardeşim, görevimi yapmak zorundayım biliyorsun...ama, keşke bunlar hiç yaşanmasaydı, keşke biz dost olsaydık!"

moby etkinliğini iyiden iyiye artırmaya başlamıştır..."artık senden önceki o rutin hayatıma nasıl dönerim kardeşim, benden kocaman bir parçayı alıp götürdün! senden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! niye karşıma çıktın ki?! keşke farklı bir şekilde karşılaşsaydık...keşke!"

moby devam eder, birçok kötü yanı da olan "iyi" kazanmıştır...birçok iyi yanı da olan "kötü" kaybetmiştir...biraz önce uçağın geldiği gibi, bir yazı belirir..."michael mann"...

--- spoiler ---

1 yorum:

  1. evet, gerçekten çok sıradışı bir sahne. zaten heat filminin bazı başka sahnelerinde de sahne ve müzik uyumu ile farklı hisiyat uyandıran yerler var. son sahne bunların finali olmuş.
    bir de "michael clayton" var buna benzer hisler uyandıran... son sahnesinde morali bozuk ama meselesini çözmüş adam günlerin uykusuzluğu ile caddeye çıkar, nereye gideceğini bilmeden el işareti yapar. bindiği takside şoför sorar : "nereye?".
    M. Clayton : "Beni 50 dolarlık bir yere götür. Sür, sadece sür!"

    YanıtlaSil