27 Mayıs 2011 Cuma

Cihânda iki türlüdür, mürâi,
ki aldatır bunlar, fakîri, bâyi.

Birisi, yürür eski kisvetle,
ki, zâhid sanılsın bu sûretle.

Saf kimseleri bunlar, yemek ister,
kendilerine dervîş denmek ister.

Giyerler, yamalı, eski câme,
dilerler böyle görünmek avâme.


Haftalar geçer taramaz sakalın,
ki, desinler, unutmuş kendi hâlin.

İkincisi ise, ehl-i riyânın,
işit imdi alâmetlerin ânın.

Gider ardınca dâim nîk-i nâmın,
diler makbûlü ola hâssu âmmın.


Güzel kumaşları dikdirir ince,
giyinir hergün moda âdetince.


Nasîhat verir, kitâb yazar durmaz,
âlim geçinir, namâz bile kılmaz.
O taraftan kemâli noksân kabûl eylemez.
Bu tarafdan şerefin, söze, ölçüye gelmez.

24 Mayıs 2011 Salı

Önceden, evden birşey getirmedim ben,
ben de ve her şeyim de, sendendir senden!

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Ankâ avlanamaz, tuzağını topla!
bu avdan tuzakta kalır ancak hava.

22 Mayıs 2011 Pazar

Gel ey âkıl visâl iste, uyan artık hevâdan geç!
hemân rûyi cemâl iste, yeter, hubbî sivâdan geç!

Gönül mülkün tertemiz et, gider kirleri, pasları,
hülûs ile ibâdet et, ucub ile riyâdan geç!

Bilirsin, bu fenâ mülkü, değildir kimseye bâkî,
bekâyı lâ yezâl iste, bu mülkü bî vefâdan geç!

Parâya pûla aldanma, seni avlamasın dünyâ!
süs ve zinetine bakma, çürük olan binâdan geç!
Derdimi duyurdum, hepsini anlatamam, zîrâ,
korktum ki, incinirsin, yoksa sözüm çok sana!

2011 KPDS ilkbahar (22 Mayıs 2011) dönemi sınav soruları ve cevapları

KPDS 2011 ilkbahar dönemi soru ve cevapları ÖSYM tarafından açıklandı:

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Izdırâb dolu, rüyâdır bu hayât,
doğmuşuz ölmek üzere, değil mi?
Zevk ile geçerse de, birkaç sâat,
dert kovalar, zevklerin her birini!

Gideriz her an, cehil ve gafletle,
ölüm denizi dibine hasretle.
Türlü mihnetle ve bin meşakkatle,
mahvu perişân eder dünyâ bizi.

Biz ise seyr eyleyip, bu bünyâdı,
ararız halkı için, nedir bâdî.
Hâlıkı, halkı ve sırr-ı îcâdı,
bilmek isteriz Hakkın hikmetini.

Fakat, Hakkın koyduğu sırrın halli,
kulun aklı ile olamaz, bes belli.
İnsâna acz ve gaflet ve cehli,
ettirirler sehv içinde sehvi.

20 Mayıs 2011 Cuma

Sevgilimle Geziyorduk El Ele

Sevgilimle geziyorduk el ele,
Haberim yok, bakmışım bir çiçeğe.
Utanmadın mı dedi ve ekledi:
Ben varken nasıl bakıyorsun güle?

19 Mayıs 2011 Perşembe

O can ki, dostunu bilmez, niçin talepte değil,
eğer bilirse onu, ya niçin tarepte değil?

Perde olursa nefs-i emmâre, ona her dem,
niçin, mücâhede-i düşmen-i laînde değil?

Aceb değil mi ki dil, tenbel ola dilberden,
niçin mütâlebe-i dilber-i acepte değil?

Ne hâil oldu, gönül bedrine hüsûf erdi,
niçin şemsin ziyâsını, bu meh, talepte değil?

18 Mayıs 2011 Çarşamba


Ah, meded Allahım sendendir, meded,
aklım alındığı yerlere geldim.
Duâmı kabûl edip, eyleme red,
sînem delindiği yerlere geldim.

Hep, âh ile zârdır, âşıkın işi,
kan ile karıştı gözümün yaşı.
İnci, mercan olmuş toprağı, taşı,
cevher bulunduğu yerlere geldim.

Dağların başına, bulutlar çıkar,
bağrımın içinde, şimşekler çakar,
Firdevs-i alâdan, bir servi çınar,
çıkıp salındığı yerlere geldim.

Sünbülün davâsı, servi dal île,
bülbülün sevdâsı, bahâr gül île,
Muhabbet sunarken, Hakîm dil île,
gönlüm sızladığı yerlere geldim.

Ah! Şimdi bir, ele geçse nigâhın,
bilemedim kıymetini dergâhın.
Âlem-i ervâhdan, bir şems-ü mâhın,
nûrunu saçtığı yerlere geldim.

17 Mayıs 2011 Salı

Teshîr edici gözler neşe verici sözler

Teshîr edici gözler, neşe verici sözler,
hepsi hayâl oldular, ayrılık yamân oldu.
Derin derin bakışlar, içli bir hayât gizler.
dertliyim, görmiyeli, bir hayli zamân oldu.

Tâlih yüzüme gülüp, bana sevdirdi seni,
hasret de, elem gibi, yaktı bitirdi beni.
Ben geleceğim artık, bekleyemem gelmeni,
kalbimi zulmet bastı, gözlerimde kan doldu.

Mecnûn olmuş gezerim, aşkınla bunca yıldır,
yâ bu aşkla öleyim, yâhud yanına aldır.
Ayrılık perdelerin, bir bir gözümden kaldır,
en kıymetli günlerim, ne çâre hicrân oldu.

Seni kalbime koydum, yâd ellere bakmadım,
en muallâ dost gibi, dilimden bırakmadım.
Ben bir masûm bir kulum, başka yola sapmadım,
derim ki, candan yakın, bana bu cânan oldu.

Hayâller perde perde, gelir geçer gözümden,
hasretlik çizgileri, okunuyor yüzümden.
Sizi sevdim diyorum, aslâ dönmem sözümden,
ben râzıyım aşkımdan, bana bu, dermân oldu.

Mâziyi eşme sakın, yüreğim kan ağlıyor,
o eski hâtıralar, hep bir bir canlanıyor.
Birçok tanımıyanlar, beni mecnûn sanıyor,
ve diyorlar bu sarây, vaktsiz vîrân oldu.

Ayrı kalalı beri, dünyâ bana zındandır,
kalbimde neşe sürûr, eğer varsa, ondandır.
Benim en azîz dostum, senelerce filândır,
istemiyerek isim, bir kalıp (filân) oldu.

Sevmenin sonu var mı? ben, yok zannediyorum,
ve benim gibi âşık, cihânda yok diyorum.
Öyle temiz, öyle saf, bir aşkla seviyorum,
kalbim, sessiz, dalgasız, engin bir ummân oldu.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Zâhidâ! Aç gözün, sahraya bak da, ibret al!
Şu direksiz kubbe-i semâya bak da, ibret al!
Görmek istersen, Cenâb-ı kibriyânın kudretin,
her sabâh, seher vakti, dünyâya bak da ibret al!

Pâdişâh olsan da, derler “er kişi niyyetine”,
Var, musallada yatan mevtâya bak da, ibret al!
Bir kefendir âkıbet, sermâye-i beğ ve fakîr,
varlığa mağrur olan, mecnûn değil de, yâ nedir?

15 Mayıs 2011 Pazar

Viran oluyor gönlüm senden ayrı kaldıkca,
sözlerinin tadını unutmam yaşadıkça.
Helâl et de hakkını, öleyim ben râhatca,
biçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Hasret, deryâlar gibi, kesti yolumu benim,
yıllarca ayrı kalsam, seni dâim severim.
Uzak yerlere düşdüm, bu mu benim kaderim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Sizden ayrı kalınca, uyduk hep nefsimize,
yanlış yollara düşdük, bilmem ne oldu bize.
Şeytân bakıp gülüyor, kararan kalbimize,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Rûhum çılgına döndü, göklere çıktı âhım,
sizden pek uzak düştüm, nedir benim günâhım?
Yüzü kara olmaktan, koru beni Allahım!
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Doğar gelir inşâallah, gecelerin gündüzü,
garîplerin o zamân, gülecek hemen yüzü.
Odalarda kısıldı, müminin tekbîr sözü,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Pusu kurmuş hâinler, yollarımı bekliyor,
süslü, tatlı sözlerle, sen, bu yoldan dön diyor.
Îmândan haberi yok, aptal bir şey bilmiyor,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Hiç uğraşma ey câhil, dönmem billâhi geri,
hedefim, maksadım hep, iyi yoldan ileri.
Çok uğraştı dünyâda, senin gibi serserî,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Eserini görünce, önce kıymet vermedim,
on altı yaşındaydım, kötü şeyler söylerdim.
Rahmet saçtı Allahım, hakîkatı öğrendim,

bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!


Bîçâre gönül sen de, durma çalış ilerle!
doğru yolu gösteren o zâta bak ibretle.
Sizi çok sevdiğimi, yazıyorum kalbime,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!


Garib İhsân senin de, ağlıyan kalbin var mı?
Onun seveni çoktur, feryâdını duyar mı?
Engeller çelik olsa, insan bundan korkar mı?
Bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Hayâlin önümde, parlak ay gibi, zulmeti gideren mehtâba benzer,
bu âlem görünür bir sarây gibi, ışık olmayınca, zindâna benzer!

Bu sesler yabancı, özler yabancı, bakışlar yabancı, gözler yabancı;
dudaklar gülse de, manâ yabancı, gördüğüm rüyâlar, bir zanna benzer!

Güllerin başkadır, ateşin başka, aşkınla tutuşan, bülbülün başka;
şu elin güzeli değmiyor aşka, bir güzel görmedim, cânâna benzer!

Baktıkca yakından güneş yüzüne, dahâ çok inandım tatlı sözüne,
şifâsın, rûhumun üzüntüsüne, sohbetin her derde dermâna benzer!

Ayrılık yakıyor gece ve gündüz, geceden karanlık oluyor gündüz,
bu yıl da gurbetde geçen ömrümüz, cefâsı bitmiyen, devrâna benzer!
Geçti gençlik tatlı bir rüyâ gibi ey çeşmim zâr!
Beni mecnûn etti girye, meskenim olsun mezâr!

13 Mayıs 2011 Cuma

Kim bulur, zor ile, maksadına, her zamân zafer,
gelir elbet zuhûra, ne ise hükm-i kader!

Hakka bırak her işini, esbâba yapış yeter,
bu sözüm olsun sana, ârif isen, her an rehber:

Mihneti kendine zevk etmektir, âlemde hüner,
gam ve neşe insanda, böyle gelir, böyle gider.

12 Mayıs 2011 Perşembe

Aldın mı kalb yoluyla, yektâ haberini sen,
duydun mu hem Yûsüf ve Züleyhâ haberin sen?

Kalbini nice yıllar, ağlatmadı mı bu aşk,
alsan n’olur doğruca, Leylâ haberini sen?

Dağlar dahî duramaz, onun yüzüne karşı,
âlime sor Tûr ile, Mûsâ haberini sen!

Sular gibi yüzünü, yere sür, durma yüksek,
alçaklarda bulursun, deryâ haberini sen!

Âlemde nice yüzbin kişi, aşkdan bahseder,
sorma o mecnûnlara mevlâ haberini sen!

Bülbüle bakma sakın, âşık olayım dersen,
pervâneden al gizli, sevdâ haberini sen!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Seni sevmekten maksadım,
derdi ve gammı tatmakdır.
Böyle olmasaydı arzûm,
dünyâda başka tat çokdur! 

10 Mayıs 2011 Salı

Aziz Yara Elveda!

Muzdarib bir gönülle, kâbûslu hayâllerle,
vuslat-ı cânâna ve gülistâna elvedâ!
Gizli âh çekmelerle, içli iniltilerle,
zevkıne doymadığım nevbahâra elvedâ!

Gökler karardı yine, hiçbir yer görünmüyor,
mübhem bir kuvvet beni, her an geri çekiyor,
Mâdem ayrılacaktın, yâ niçin geldin diyor,
bastığın azîz taş ve topraklara elvedâ!

Göz yaşım ummân oldu, yol vermiyor geçeyim,
ayrılıp, göz nûrumdan, ben nereye gideyim?
Bu firak ateşiyle, yanıp yanıp biteyim,
hergün yeniden doğan arzûlara elvedâ!

Zulmet bastı cihânı, bütün emeller söndü,
kalbim kan ağlar dâim, rûhum çılgına döndü.
Demek ayrılık geldi ve bana yol göründü,
bu derdsiz yolculara, bu yollara elvedâ!

Son bir defa bakayım, o hüsn-i cemâline,
bir nazarın değişmem, bütün dünyâ mâline,
İster gülsün gâfiller, bu âşıkın hâline,
bundan böyle neşe ve sürûrlara elvedâ!

Rabbimden diliyorum, yakınlara gelmeni,
âh yine görebilsem, dünyâ gözüyle seni!
Ayrılık pek yakıyor, al bağrına bas beni,
fâidesiz hayâllere, hulyâlara elvedâ!

Gözün, gönlün arkada, nereye gidiyorsun?
bakmağa kıyamazken, nasıl terk ediyorsun!
(Allaha ısmarladık!) düşün kime diyorsun!
asılsız, hakîkatsiz, rüyâlara elvedâ!

Nereye gidiyorsun, ey yârine doymayan?
bir ân fazla görmeyi bulunmaz nimet sayan,
Hasretîyle gün be gün, kavrul, alevlen ve yan!
cihânı tenvîr eden en son Nûra elvedâ!

Nereye gidiyorsun, ondan nasıl ayrıldın?
seni yakan o değil, kendi kendini yaktın!
Düşün! Göz yaşlarıyla, kimin yüzüne baktın?
ayrılırken inleyen bakışlara elvedâ!

Mâzîyi hâle tebdîl edip, seyredeceğim,
gönlümü gözyaşıyla, tesellî edeceğim.
Derin iniltîyle âh, ayrılık diyeceğim,
yârı bırakıp giden, bu firâra elvedâ!

Karşımdaki hayâlin, biraz dahâ kal diyor,
kalbini benim gibi, bu sevdâya sal diyor,
Öp elimi hasretle ve duâmı al diyor,
en derin sevgilerle, azîz yâra elvedâ!

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Bu âdem dedikleri, el ayakla, baş değil,
âdem rûha denilir, surat ile kaş değil.

Beden et ve deridir, rûh bunun serveridir.
Hakkın kudret sırrıdır, rûhsuz kalıp hoş değil.

Âdem gerek, su gibi, temizlenip arına,
harâmlardan kaçınır, nefsi de serkeş değil.

Âdemdedir emânet, ondadır ilmü hikmet.
Hakkın katında âdem, dâneyi haşhaş değil.

Âdem olan iyi bil, çalışır hep ay ve yıl,
rûh gıdâsı ilmdir, ekmek ve kumaş değil.

Kendi özün anlıyan, rûh gözün aydınlıyan,
Hak sözün pek kavrayan, er olur, ayyaş değil.

Beden hayvanda da var, hissi, onda pek artar.
Kurt gözü, keskinse de, nakş görür, nakkaş değil.

8 Mayıs 2011 Pazar

"The Man from Earth" filmi hakkında

--- spoiler ---
enteresan ve orijinal bir film olmasının yanı sıra belki de esas misyonu semavi dinler'i tartışıp, hepsinin bir mitten öte gidemeyeceği ve buda gibi insanların, herhangi bir yaratıcıdan çok daha kapsamlı ve insanlarırın ihtiyaçlarını giderici bir şekilde düşünebileceğini anlatmaya çalışmak gibi görünüyor. oysa ki, senarist ve dolayısı ile bu zihniyettekilerin "başlangıç" konusundaki "muamma"ları dile getirilmiş ve fakat, "olağanüstü bir güç, ilk yaratılmayı gerçekleştirmiş, bütün bunları tetiklemiş, ivme kazandırmıştır" demek yerine, senarist ve dolayısı ile bu gibilerin ağzından konuşan esas oğlan "o zaman da, ön tetikleyicinin kaynağını merak ederim. kısır döngü. bunun benim için hiç bir anlamı yok." gibi topu taca atma ve belirsizliği tercih etme ve yaratılışı "saf dışı etme" yolu izlenmiştir. 

bunun ötesinde, hz. musa ve özellikle hz. isa ile alakalı olarak geçen tartışma, semavi dinlerle tam bir dalga geçme ve bu peygamberleri, buda'dan daha aşağı bir yere koyma gayreti gütmektedir ( yani, biz insanlar kendi kendimize yeteriz, kendi işimizi kendimiz hallederiz, ne gerek var tabiat üstü güçleri olan bir yaratıcıya, boşverin o tür inançları ). bütün bunlar olurken de, güya din uzmanı olan kadıncağız, eli kolu bağlı, denilenleri nerede ise -hayal kırıklığı ile bile olsa- kabul eder duruma gelmektedir ( hıristiyanlığın geldiği hal göz önüne alınırsa aslında gayet doğal tabi ).
--- spoiler ---

adama "caveman" denildikten sonra, filmin gidişatı anlamak pek de zor olmasa gerek! bu konularda zayıf olanlara "acaba" sorusunu sordurabilecek bir film.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Nazlı olsa da, aşka yakalanan kimse,
naz çekmeğe de alışmalıdır elbette!
Kazanc ve seâdet topu ortada duruyor,
Meydânda kimse yok, süvârîler görünmüyor?

6 Mayıs 2011 Cuma

Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünyâ sîm-ü zer,
bir harâb olmuş kalbi, tamîr etmektir hüner.
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp, dâim döner.
Âdem oğlu bir fenerdir, âkıbet birgün söner!

5 Mayıs 2011 Perşembe

Gelip bekâ bahârından, bu fenâda kışı bulduk,
atomlardan tâ Arşa dek, şaşılacak işi bulduk.

Düşüp gurbet âlemine, şaşkın şaşkın dolaşırken,
hasta rûha hayât veren, tesîrli bakışı bulduk.

Herbir sözü hakîkatten haber verir âşıklara,
şükür, hayret diyârına, varan bir akışı bulduk.

Ne kelâm o, ne bakış o, aklın üstü bir varlık o,
onun ayak tozlarını, kalb derdine aşı bulduk.

Maddeleri inceleyip, temâşâ eyledik birbir,
hepsini aynı mîmârın, düzgün bir yapışı bulduk.

Attık herşeyi aradan, temizlendik mâsivâdan,
eserlerden, nakışlardan, çok şükür Nakkâşı bulduk.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Kış günleri gidip, bahâr gelince,
açılır gafletden, gözü dağların.
Donanır, süslenir, gonca güllerle,
geçmez bülbüllere, nazı dağların.

Gece gündüz, tesbîhledir işleri,
Allah, Allah söyler, dâim kuşları.
Göklere uzanmış, sanki başları,
duâ kıblesine, yüzü dağların.

Kudretden, hepsine, hulle biçilir,
Hak rahmeti, üstlerine saçılır.
Türlü türlü, çiçekleri açılır,
Cennet-i a’lâdır, yazı dağların.

Bakıp doyulmaz, yeşil alanlara,
hidâyetler olur, Haktan anlara.
Esen yeli, safâ verir canlara,
miskü anber kokar, tozu dağların.

Bir yanda, zanbaklar, bir yanda lâle,
ırmakları benzer, âb-ı zülâle.
(Sebbe-ha) manâsı, geliyor dile,
şükür Hakka, dâim sözü dağların.

Hak tecellî eyleyince

Hak tecellî eyleyince, her işi âsân eder,
halk eder esbâbını, bir lahzada ihsân eder.

3 Mayıs 2011 Salı


Seni seven âşıkların,
gözü, gayra bakmaz imiş,
seni maksûd edinenler,
dünyâ ahret anmaz imiş.

Gönlün sana verenlerin,
ilmi sana erenlerin,
gözü seni görenlerin,
tâlihleri sönmez imiş.
Ölmez imiş âşık canı,
hiç çürümez imiş teni,
aşk her kimi kıldı fânî,
ona zevâl ermez imiş.

Emrine baş eğenlerin,
vuslatına erenlerin,
bülbül gibi ötenlerin,
kimse dilin bilmez imiş.

Aşkın ile bilişenler
senin için sevişenler
halvetine erişenler
ölümden hiç korkmaz imiş.

Aklın varsa, ey kardeşim,
Hakkı sevmek olsun işin,
aşk tadını tatmıyanın,
kalbi temiz olmaz imiş.

Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl, bir nazar,
gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.

Herbir çiçek bir nâz ile, öğer Hakkı, niyâz eder,
kurtlar, kuşlar, durmaz söyler, ol Hâlıka âvâz eder.
Öğer onun kâdirliğin, herbir işe hâzırlığın,
ille onun kâhirliğin, anlayınca, rengi döner.
Rengi döner günden güne, toprağa dökülür yine,
bu ibrettir anlayana, hakîkatı, ârif sezer.


Ger bu sırrı duya idin, yâ bu gammı yiye idin,
yerinde eriye idin, insan değil misin, meğer.

Bilir, gelen gider imiş, konan geri göçer imiş,
mevt şerbetin içer imiş, her kim, bu manâdan geçer.

zamanında almadık arsayı çatalcadan...!

"Zamanında bizim dede Mecidiyeköy'den bir arsa alsaymış"...diye başlayan iç geçirmelere şimdi yeni versiyonu eklendi, hem de daha çok iç geçirilerek:

"Zamanında almadık bir arsa Silivri'den ya da Çatalca'dan"!

"gümbür gümbür" olmasa da saçı başı dağılmadan geliyor işte!

http://balkancinema.blogspot.com/