31 Aralık 2011 Cumartesi



Ölümden kaçmak, şu iki gün doğru olmaz:
ecel geldiği gün ve gelmediği gün.
Ecel geldîse kaçmak fâide vermez,
gelmedi ise, tedbîr olmaz hiç uygun!




Hak yolcuları hiç gönül kırmaz,
bunun gibi büyük günâh olmaz!




Kötülüğü öğrendim, kötü olmak için değil,
kötülüğü bilmiyen, düşer içine, iyi bil!




Kendi elinle bozuyorsun kendini!
Yoksa, Hâlık güzel yaratmıştı seni!


25 Aralık 2011 Pazar



Muallim ile tabîbe
temelluk etmek lâzımdır.
Biri bâtın, biri zâhir,
tedâvîsine hâdimdir.

Kötü huylardan sefer etse kişi



Kötü huylardan sefer etse kişi,
hüsnü ahlâk şehrine girse kişi!

Zikr-i Haktan bir nefes dûr olmasa,
zât-ı Hakkı hiç ferâmuş kılmasa.

Nefs-i âsî, âkıbet mutî’ olur,
rûh-ı mü’min Sîdreden eyler ubûr.

Küfr-ü inkârdan geçip nefs-i denî,
burda olur, hâlisiyyet madeni.

Sadık Dost



Sâdık dost ve hâlis Kimyâ
az bulunur, hiç arama! 

4 Aralık 2011 Pazar

Can bülbülü, bir gülü, durmadan eyler arzû


Can bülbülü, bir gülü, durmadan eyler arzû,
hiç sanma ki ağyarla kavgâyı eyler arzû.

Durmayıp etrâfında, döner bir pergel gibi,
ansızın can atmaya tenhâyı eyler arzû.

Anladım ol güzel gül, gayra sırrın açmamış,
gonca gibi, bülbülü, dâimâ eyler arzû.

Yabancıdan gizlemiş, o dilber yanağını,
yok yere onlar kuru, sevdâyı eyler arzû.

Zâtî! Râh-i vuslatta, yürüyor Mecnûn gibi,
eritip kendisini, Leylâ'yı eyler arzû.

14 Kasım 2011 Pazartesi



Kadd-i bülend dâred, destâr pâre pâre,
Çün âşiyân-ı leklek, ber kelle-i minâre.

9 Ekim 2011 Pazar


Aldatmasın seni, diktatörün sarâyları, kumaşı,
sarây bahçesini, sular dâim, mazlûmların göz yaşı!

25 Eylül 2011 Pazar

İlim ve Edeb


İnsanın şerefi, ilim ve edebledir.
Sanma ki şeref, mal ve nesepledir!

İslam Ahlakı



Arkadaşım aybıma uyardı beni,
kardeşlik sünnetinin budur temeli!

3 Eylül 2011 Cumartesi

Beni incitirsen çok


Beni incitirsen çok, senden dönmem aslâ.
Hoş olur dayanmak, sevgilinin nazına.

1 Eylül 2011 Perşembe

Çalışmakta yükselmektedir Hakkın rızâsı


Çalışmakta, yükselmektedir, Hakkın rızâsı!
Tembel olanın elbet gelir, bir gün belâsı.

Bir güzelin yanında


Bir güzelin yanında bulunsa kişi,
Bağ ve bostân ve güllerle olmaz işi!

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Kolay olur şehrin kapısını kapamak


Kolay olur şehrin kapısını kapamak.
Mümkün olmaz, düşmânın ağzını kapamak.

O pâdişâhın ihsânı boldur


O pâdişâhın ihsânı boldur.
İki âlemi bir fakîre verir.

Pâdişâh, bir fakîr kapısına,
Gelirse şaşma, büyüklük budur!

İçerden âşinâ ol dışardan yabancı


İçerden âşinâ ol, dışardan yabancı,
Böyle güzel yürüyüş az bulunur cihânda!

22 Ağustos 2011 Pazartesi

16 Ağustos 2011 Salı


Sevilenlerin aşkı, gizli ve keskindir.
Sevenlerin aşkı, davul zurna iledir.

Sevenler, aşk ateşi ile erir, biter,
Sevilen, hem semizler, hem de dâim güler.

13 Ağustos 2011 Cumartesi


Herkes, birşey sanarak sevdi beni;
gel de, içimden dinle esrârımı!

Sırlarım, iniltimden ayrı değil,
fakat, anlayacak göz, kulak var mı?

Sen onda yok ol! Kavuşmak budur.

9 Ağustos 2011 Salı


Hakka bırak her işini, esbâba yapış yeter,
Bu sözüm olsun sana, ârif isen, her an rehber.

Ateş, içine düşen kimseyi yakar,
Ateş olmuş kimse ise, nasıl yanar?

4 Ağustos 2011 Perşembe

Ey dost! Seni her yerde ararım,
Her an senden haberler sorarım.
Gidilecek yol uzundur pek;
Uygun olmaz kavuştuk demek.

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Taş içindeki böcek sanır,
Yer ve gök hep orasıdır.
Kavuşmak, nefsinin dileğidir,
ayrılık, efendinin emridir.

Her ân dost ile berâber olmak,
nefse uymaktan dahâ sevgilidir!

28 Temmuz 2011 Perşembe

Sevgilinin istediği ayrılık, bana,
Binlerce dahâ tatlıdır, kavuşmaktansa!
Güneş doğar, aydınlanır memleket,
sabâh yıldızı görünemez elbet.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Hâfızın feryâdı boşuna değil,
şaşacak şey çoktur onda, iyi bil!
Gidilecek yol uzundur pek,
Uygun olmaz kavuştum demek.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Ey mâvi semâ! İnsâf et de öyle söyle!
Bu ikisinden hangisi, dahâ hoştur şöyle:

Işık saçan güneşinin, çıkışı mı şarktan,
Cihân dolaşan ayımın, doğuşu mu Şâm'dan?
Kıldan ince manâlar var, kulağını eyle yakın!
her kürsüde nutuk çekeni, birşey bilir sanma sakın!

21 Temmuz 2011 Perşembe

Hiç noksanı olmayan çok uzaktır,
ona yetişiriz sanmak tuhaftır!
Onun güzelliği bitmez, Sadî'nin sözü tükenmez,
İstiskali susuz ölür, denizin suyu eksilmez.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Sana söyliyeceğim hep budur:
Çocuksun, yol ise korkuludur!
Hâfız, senin vazîfen, yalnız bir duâ,
duyar mı, hiç duymaz mı düşünme aslâ!

17 Temmuz 2011 Pazar

Nazlı yârim, esen havadan incinir,
gül gibi, sabâh rüzgârından incinir.
Çok cilve var, aranan sevgilide,
Kavuştum sanma, bir cilve görünce!

16 Temmuz 2011 Cumartesi

Âşığın gönlü bir güzele takılınca,
râhat eder mi, başkasına kavuşunca?

Yüz demet fesleğen verseler bir bülbüle,
koklamaz hiç onu, yine gider bir güle.

Nilüfer otu, güneşe olunca âşık,
ondördüncü ayı görmek ister mi artık?

Ciğeri yanan, arar hep suyun tadını,
çok şeker verseler de, hiç beğenmez onu.
Ortalık aydınlanınca olur belli,
herkesin geceyi, kimle geçirdiği!

14 Temmuz 2011 Perşembe

Gülbahçemi gör de, bahârımı anla!
Güneşin kölesiyim, yalnız onu anarım.
Geceyi, rüyâları, hep arkaya atarım.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Toprak ol toprak ki, gül bitsin sende,
Topraktan başka yok, kavuşan güle!

12 Temmuz 2011 Salı

İlâhî nedir bu aşk, yaktı cismü cânımı?
Bundaki zevk başkadır, duyulur izhâr olmaz.
Ne tarafa giderim, bırakıp sultânımı,
Seni sevdi bu gönül, ölse ele yâr olmaz!
Seni sevmek, dert ve gam tatmak içindir,
Yoksa, râhat ettirecek şeyler çoktur.

10 Temmuz 2011 Pazar

KPSS 2011 (Kamu Personel Seçme Sınavı) A Grubu ve Öğretmenlik Soru ve Cevapları


09.07.2011 (Cumartesi günü) ve 10.07.2011 (Pazar günü) 
yapılan "KPSS 2011 (Kamu Personel Seçme Sınavı) A Grubu ve Öğretmenlik" soru ve cevapları, ÖSYM tarafından açıklandı, soru ve cevaplara buradan ulaşabilirsiniz!
Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ,
Göz yaşının seher vakti yaptığını,
Düşman kaçıran süngüleri çok defa,
Toz gibi yapar, bir müminin duâsı.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

Elbet bulunur, bir güzellik çirkinde;
İnci gibi görünür dişler, zencîde.
Bir kefendir âkıbet, sermâye-i bey ve fakîr,
Varlığa mağrur olan, mecnûn değil de, yâ nedir?

8 Temmuz 2011 Cuma

Âfet-i gamdan acep dünyâda kim âzâdedir

Âfet-i gamdan acep, dünyâda kim âzâdedir?
Herkesin bir derdi var, mâdem ki, âdemzâdedir.
Bir hûmâyı zevki bin sayyâd-ı gam takîb eder,
Böyle bir mevhûma bilmem, halk neden üftâdedir?
İş budur, bundan başkası hiçtir!

7 Temmuz 2011 Perşembe

Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben hâlime.
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbâlime!
Umarım, kabûl ede, göz yaşımı,
O ki, inci yapar, su damlasını.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Az söyledim, dikkat ettim kalbini kırmamağa,
Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çoktur sana.
Bildirilmesi lâzım olanı söyledim sana,
Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulağına.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Senenin bereketi, bahârından belli olur!
Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazînedir,
Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütüphânedir.

3 Temmuz 2011 Pazar

Aranan hazînenin yolunu gösterdim sana,
belki sen kavuşursun, biz varamadıksa da!
Sultân bir şey beklerse köleden,
Kanâat kalksın artık ortadan!

29 Haziran 2011 Çarşamba

Her ne varsa güzel, Onu anmaktan başka,
Hepsi câna zehirdir, şeker dahî olsa!
Her zavallı merd-i meydan olamaz;
Sivri sinek de Süleymân olamaz!

26 Haziran 2011 Pazar

Her Şekil Dardır

Her şekil dardır, manâ, nasıl sığar?
dilenci kulübesinde, sultânın ne işi var?
Şekle bakan gâfil, manâdan ne anlar?
cemâli görmeyince, cânânla ne işi var?

25 Haziran 2011 Cumartesi

Dostun ayrılığı az olsa da, az değildir;
Eğer gözde yarım kıl olsa da, çok görünür.

24 Haziran 2011 Cuma

Bu aşağı aralıktan bir gül aldılar,
Elden ele, yüksek yere ulaştırdılar.
Âlimi anlamaz câhil, söyler hep kelâm,
Onun için sözü kısa kes, sabr et vesselâm.

23 Haziran 2011 Perşembe

Sevgiliye kavuşmak ele geçer mi acaba?
Yüksek dağlar ve korkunç tehlikeler var arada!
Beni toprakdan kaldıran, sultân ise eğer,
Başım gökten yukarı olsa, elbet değer.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Göç zemânıdır dedi mevt, ammâ ki cân duymuyor,
asker-i azâya lerze düştü, sultân duymuyor.

Düştü ömür binâsından, hergün bir taşı yere,
can yatır gâfil, binâsı oldu vîrân duymuyor.

Gönlüm kalmak, dostum almak istiyor bu bedenim,
bir devâsız derde düşdüm, âh ki Lokman görmüyor.

Bir ticâret yapamadım, ömür sermâyesi bitti,
yola geldim, gemi kalktı, beni kaptan görmüyor.

Azığım yok, yazığım çok, yolda türlü korku var,
âh-u figân eyliyorum, dîv-ü şeytân duymuyor.

Yol eri yolda gerektir, çok sıkıntı çekse de,
ey Niyâzî uyan sen de, sanma cânân görmüyor!

21 Haziran 2011 Salı

Müntazamdır cümle efâlin senin,
Aklı ermez, hikmetine kimsenin!

20 Haziran 2011 Pazartesi

Derd-i gamın olmadan geçen ömrüme yazık

Derd-i gamın olmadan geçen ömrüme yazık, yüzlerce!
Keşke gamına yakalanmış olsaydım, dahâ evvelce!
Elime geçmese eteğin bile,
Başkasına bakmam, şekerim yine!
Saçının kıvrımlarını pekçok seviyorum,
Ele geçmezsin bilirim, yine de istiyorum.
Dostun firâkı, az sürse de, az değildir,
Gözde bir kılın bulunması çok ağır gelir!

17 Haziran 2011 Cuma

2011 Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) Sınavı

18-19-25-26.06.2011 tarihlerinde yapılacak olan Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) Matematik, Fen Bilimleri, Edebiyat-Coğrafya, Sosyal Bilimler ve Yabancı Dil Sınavlarının soru ve cevaplarına, ÖSYM tarafından açıklanmasının ardından buradan ulaşabilirsiniz!

16 Haziran 2011 Perşembe

Fakîrin kapısına gelirse şâh,
şaşırıp ey hoca, sakın çekme âh!
Ben o toprağım ki, bahâr bulutları,
saçıyor üzerime sâf damlaları.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Allahım! 
İnsanların ve cinlerin tâati, cismânî ve rûhânî âlemde bulunanların ibâdetleri, senin ihtiyâcsızlığın, sonsuz kudretin yanında beyhûde bir sedâdır. Lâkin, bu zaîf ve gönlü kederli kulların inlemesi ve muhabbet çimeninde öten bülbüllerin iştiyâklı sesleri senin katında dahâ kıymetlidir. 

İlâhî! 
Her ne kadar cürüm ve isyânımızın sonu yok ise de, Senin rahmet ve gufrân denizin de sınırsızdır. Masiyyet ateşi âlemi tutuştursa, Senin rahmetinin bir damlası onu söndürür. Cihânı zulmet bulutu kaplasa, Senin inâyet rüzgârının bir nefeslik esmesi ile dağılır, gider. Kâinâtı zulmet bulutu kaplasa, Senin hidâyet güneşinin bir zerresi o perdeyi kaldırır.

İlâhî! 
Senin hayât verdiğin gönlü kimse öldüremez. Senin yakdığın çırağı kimse söndüremez. Senin muhabbet cezben nasîb olan kimse, Senin sevdiğin olur. Senin haşmetinin bir parıltısına kavuşan hayrete düşer.

İlâhî! 
Senin makbûlün olan bir azîzin eli kılıç gibi kesti. Cevher cânı safâ nûru ile doldu. Senin reddetdiğin sultânın eli tutuldu. Hevâ yoluna düşüp, perîşan oldu.

İlâhî! 
Bütün âleme rahmet etsen, cenâbından bir zerre noksan olmaz. Lâkin hikmetinin sırrına ermek için, akla imkân yokdur. 

İlâhî! 
Riyâ ateşinden kalbi kurtarıp, muhlîs eyle. Bu kalbi muhabbet potanda, inâyet cevherin ile hâlis altın eyle. 

İlâhî! 
Her ne kadar, cürmüm çok ise de, Habîbin “sallallahü aleyhi ve sellem” hurmetine afv eyle! Lutfüne lâyık olanı ihsân eyle. 

İlâhî! 
Cân-ı müştak ayrılık ateşini duymaz. Susamış gönül, kavuşmanın hâsıl edeceği zevki duymaz. 

İlâhî! 
Bu ne ateş dolu bir içecekdir ki, divânelik mayası ve susuzluk sermâyesidir. 

İlâhî! 
Bu nasıl sınırsız bir susuzluktur ki, yüzbin deryâ içilse, aynen kalıp, susuzluk gitmiyor. İlâhî, bu ne devâmlı kalan bir bardak ki, bunun doldurucusu, vaslın iştiyâkıdır. İlâhî, bu ne tesîr edici bir sâkîdir ki, sundukca, içecek devâmlı kalıyor. İlâhi, bu işde akl şaşkındır. Şöyle ki, hüsnünün güneşi meydânda iken, gizlidir, görünmez. Bu parlıyan nasıl bir nûrdur ki, gözler onu görmekde hayretdedir. İlâhî, bu ne gönül sırrıdır ki, akıllar onu bilmekte bulanıktır. İlâhî, se’âdet ve şekâvet alın yazısıdır. O hâlde iyi ameline de güvenmemelidir. İlâhî, çünki, yazılmış ise, silinmiş yokdur. O hâlde Senin inâyetin dışında birşey bulmuş olan yoktur. İlâhî, bu ne güzellikdir ki, bu güzelliği anlatmakda bir zaîf karınca söz sâhibi oluyor. İlâhî, bu ne haşmet ve celâldir ki, akıl onu anladığını söylemekte dilsizdir. Bazen hükmünün sırrı, örümcek ağını perde yapar. Bazen azametin sivrisineğin iğnesini zülfikâr yapar.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Kamış boşum dedi, şekerlendi,
ağaç, yükseldi, baltayı yedi.
Hocamı üstâd yapan, ben oldum,
beyi âzâd eden köle, ben oldum.

12 Haziran 2011 Pazar

12 Haziran 2011 Genel Seçimleri

12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinin sonuçlarını, yasak kalkar-kalkmaz burada bulabilirsiniz.

11 Haziran 2011 Cumartesi

Maşukların sevgisi, gizlidir gizli,
Âşıkın aşkı da, davul sesi gibi,
Fakat aşk, âşıkları üzer eritir,
Maşûkları ise, besler, sevindirir.

KPDS 2011 İlkbahar Dönemi Sınav Sonuçları Açıklandı

22 Mayıs 2011'de yapılan 2011 KPDS İlkbahar Dönemi Sınavının sonuçları ÖSYM tarafından açıklandı, sonuçları burada bulabilirsiniz

10 Haziran 2011 Cuma

Bir kuş var ammâ, nasıl bildireyim sana,
Çünki, Ankâ ile bulunur, her ân, yan yana.

Ankânın adını duymuş herkes, bilmese de cismini,
Bu kuşun ise, kimse duymamışTır ismini.

9 Haziran 2011 Perşembe

Hakâyık bahrinin ey cân, dürri yektâsıdır Ârif,
meârif gülistânının, gülü ranâsıdır Ârif.

Fesâhatte, belâgatte, letâfette mükemmeldir,
gizli olan manâların, geniş deryâsıdır Ârif.

Nefse köle olanlara, bunlar tekellüm eylemez,
kalb ve rûh bilgilerinin, fakat üstâdıdır Ârif.

Tasavvufdan eğerçi dem, vuran çokdur her tarafta,
dîni, îmânı da bilmez, yalnız esmâsıdır Ârif.


Ârif olmak için zîrâ, hayât-ı câvidân ister,
karanlıklarda nûr salan, Hakkın mâhtâbıdır Ârif!
Güzelliği o kadar çok görünür,
ona bakış, ne kadar çok olursa.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Ey gönül, yaktı vücûdum, o gizli nârın senin,
fışkırıp çıktı semâya ah ile zârın senin!

Çok garîp bir divânesin, niçin hiç uslanmazsın?
Herkesin rüsvâsı oldun, yok mudur ârın senin?

Ebedî aşk tuzâğına düşdüğün günden beri,
meyvemi verecek aceb, soldu bahârın senin?

Alamadı hiçbir kimse, sonsuz sırrından haber,
saçmadı bûy-i letâfet, misk-i tâtârın senin.

Haklısın sen! Kıssa-i cânânı izhâr eyleme!
Tatmadan anlamaz aşkı, yâr-u agyârın senin!

7 Haziran 2011 Salı

Çün ezelde, kün deyip ol perverdigâr,
bir bedîa halk edip, o kirdigâr.
Rûh deyû nâm eyledi, ol dilbere,
künhünü bildirmedi âcizlere.

Bu değildi, âlem-i halkdan, meğer,
âlem-i emr-i Hudâdır muteber.
Şöyle fermân eyledi, Rabb-i muîn,
âmir ol nefse, ona uyma sakın!

Çünki rûh, emr-i Celîli dinledi,
ol mübârek, gör ki, ol dem neyledi:
Tuttu fermân-ı Hudâyı, o latîf,
başladı seyr-ü sülûke, ol şerîf.

Aşk-ı Hakla, uçtu cevlân eyledi,
çok âlemler gördü, seyrân eyledi.
Buldu bir âlem ki, nâ mahdûd idi,
mâ verâ-i Arşa dek, memdûd idi.

Öyle vâsi ki, bulunmaz gâyeti,
şâmil olmuş, Arş-ü nâr-ü Cenneti.
Her hakâyık, orda etmişdi zuhûr,
cism-ü cismânî değildi, cümle nûr.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Cânân elinden gelmişim, fânî mekânı neylerim,
Ol mülke meylim salmışım, ben bu cihânı neylerim.

Hep itibârım atmışım, âşıklığa el katmışım,
Ben nefsi dosta satmışım, bu düşmanı neylerim.

Aşkı tabîbim kılmışım, derdinde derman bulmuşum,
Abdülhakîmi görmüşüm, yünâniyânı neylerim.

Marifet tadın almışım, fenâ tahtına varmışım,
Mahfice sultân olmuşum, dünyâ varlığın neylerim.

Her ne gelirse yahşîdir, zirâ o dostun bahşıdır,
Çün cümle onun işidir, ben bed gümânı neylerim.

Gerçi zemân devran ile, pîr etdi cismim şân ile,
Gönlüm civândır can ile, pir-ü civânı neylerim.

Yâri bana bes görmüşüm, ağyârı dilden sürmüşüm,
Ünsile tenhâ durmuşum, ben ins-ü cânı neylerim.

Dilden dile bin tercüman, varken ne söyler bu lisan,
Çün cân-ü dildir hem zebân, nutk-u beyânı neylerim.

Şimdi! cemîi halkdan, müstağniyim billâhi ben,
Hallâk-ı âlem var iken, halk-ı zamânı neylerim?

27 Mayıs 2011 Cuma

Cihânda iki türlüdür, mürâi,
ki aldatır bunlar, fakîri, bâyi.

Birisi, yürür eski kisvetle,
ki, zâhid sanılsın bu sûretle.

Saf kimseleri bunlar, yemek ister,
kendilerine dervîş denmek ister.

Giyerler, yamalı, eski câme,
dilerler böyle görünmek avâme.


Haftalar geçer taramaz sakalın,
ki, desinler, unutmuş kendi hâlin.

İkincisi ise, ehl-i riyânın,
işit imdi alâmetlerin ânın.

Gider ardınca dâim nîk-i nâmın,
diler makbûlü ola hâssu âmmın.


Güzel kumaşları dikdirir ince,
giyinir hergün moda âdetince.


Nasîhat verir, kitâb yazar durmaz,
âlim geçinir, namâz bile kılmaz.
O taraftan kemâli noksân kabûl eylemez.
Bu tarafdan şerefin, söze, ölçüye gelmez.

24 Mayıs 2011 Salı

Önceden, evden birşey getirmedim ben,
ben de ve her şeyim de, sendendir senden!

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Ankâ avlanamaz, tuzağını topla!
bu avdan tuzakta kalır ancak hava.

22 Mayıs 2011 Pazar

Gel ey âkıl visâl iste, uyan artık hevâdan geç!
hemân rûyi cemâl iste, yeter, hubbî sivâdan geç!

Gönül mülkün tertemiz et, gider kirleri, pasları,
hülûs ile ibâdet et, ucub ile riyâdan geç!

Bilirsin, bu fenâ mülkü, değildir kimseye bâkî,
bekâyı lâ yezâl iste, bu mülkü bî vefâdan geç!

Parâya pûla aldanma, seni avlamasın dünyâ!
süs ve zinetine bakma, çürük olan binâdan geç!
Derdimi duyurdum, hepsini anlatamam, zîrâ,
korktum ki, incinirsin, yoksa sözüm çok sana!

2011 KPDS ilkbahar (22 Mayıs 2011) dönemi sınav soruları ve cevapları

KPDS 2011 ilkbahar dönemi soru ve cevapları ÖSYM tarafından açıklandı:

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Izdırâb dolu, rüyâdır bu hayât,
doğmuşuz ölmek üzere, değil mi?
Zevk ile geçerse de, birkaç sâat,
dert kovalar, zevklerin her birini!

Gideriz her an, cehil ve gafletle,
ölüm denizi dibine hasretle.
Türlü mihnetle ve bin meşakkatle,
mahvu perişân eder dünyâ bizi.

Biz ise seyr eyleyip, bu bünyâdı,
ararız halkı için, nedir bâdî.
Hâlıkı, halkı ve sırr-ı îcâdı,
bilmek isteriz Hakkın hikmetini.

Fakat, Hakkın koyduğu sırrın halli,
kulun aklı ile olamaz, bes belli.
İnsâna acz ve gaflet ve cehli,
ettirirler sehv içinde sehvi.

20 Mayıs 2011 Cuma

Sevgilimle Geziyorduk El Ele

Sevgilimle geziyorduk el ele,
Haberim yok, bakmışım bir çiçeğe.
Utanmadın mı dedi ve ekledi:
Ben varken nasıl bakıyorsun güle?

19 Mayıs 2011 Perşembe

O can ki, dostunu bilmez, niçin talepte değil,
eğer bilirse onu, ya niçin tarepte değil?

Perde olursa nefs-i emmâre, ona her dem,
niçin, mücâhede-i düşmen-i laînde değil?

Aceb değil mi ki dil, tenbel ola dilberden,
niçin mütâlebe-i dilber-i acepte değil?

Ne hâil oldu, gönül bedrine hüsûf erdi,
niçin şemsin ziyâsını, bu meh, talepte değil?

18 Mayıs 2011 Çarşamba


Ah, meded Allahım sendendir, meded,
aklım alındığı yerlere geldim.
Duâmı kabûl edip, eyleme red,
sînem delindiği yerlere geldim.

Hep, âh ile zârdır, âşıkın işi,
kan ile karıştı gözümün yaşı.
İnci, mercan olmuş toprağı, taşı,
cevher bulunduğu yerlere geldim.

Dağların başına, bulutlar çıkar,
bağrımın içinde, şimşekler çakar,
Firdevs-i alâdan, bir servi çınar,
çıkıp salındığı yerlere geldim.

Sünbülün davâsı, servi dal île,
bülbülün sevdâsı, bahâr gül île,
Muhabbet sunarken, Hakîm dil île,
gönlüm sızladığı yerlere geldim.

Ah! Şimdi bir, ele geçse nigâhın,
bilemedim kıymetini dergâhın.
Âlem-i ervâhdan, bir şems-ü mâhın,
nûrunu saçtığı yerlere geldim.

17 Mayıs 2011 Salı

Teshîr edici gözler neşe verici sözler

Teshîr edici gözler, neşe verici sözler,
hepsi hayâl oldular, ayrılık yamân oldu.
Derin derin bakışlar, içli bir hayât gizler.
dertliyim, görmiyeli, bir hayli zamân oldu.

Tâlih yüzüme gülüp, bana sevdirdi seni,
hasret de, elem gibi, yaktı bitirdi beni.
Ben geleceğim artık, bekleyemem gelmeni,
kalbimi zulmet bastı, gözlerimde kan doldu.

Mecnûn olmuş gezerim, aşkınla bunca yıldır,
yâ bu aşkla öleyim, yâhud yanına aldır.
Ayrılık perdelerin, bir bir gözümden kaldır,
en kıymetli günlerim, ne çâre hicrân oldu.

Seni kalbime koydum, yâd ellere bakmadım,
en muallâ dost gibi, dilimden bırakmadım.
Ben bir masûm bir kulum, başka yola sapmadım,
derim ki, candan yakın, bana bu cânan oldu.

Hayâller perde perde, gelir geçer gözümden,
hasretlik çizgileri, okunuyor yüzümden.
Sizi sevdim diyorum, aslâ dönmem sözümden,
ben râzıyım aşkımdan, bana bu, dermân oldu.

Mâziyi eşme sakın, yüreğim kan ağlıyor,
o eski hâtıralar, hep bir bir canlanıyor.
Birçok tanımıyanlar, beni mecnûn sanıyor,
ve diyorlar bu sarây, vaktsiz vîrân oldu.

Ayrı kalalı beri, dünyâ bana zındandır,
kalbimde neşe sürûr, eğer varsa, ondandır.
Benim en azîz dostum, senelerce filândır,
istemiyerek isim, bir kalıp (filân) oldu.

Sevmenin sonu var mı? ben, yok zannediyorum,
ve benim gibi âşık, cihânda yok diyorum.
Öyle temiz, öyle saf, bir aşkla seviyorum,
kalbim, sessiz, dalgasız, engin bir ummân oldu.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Zâhidâ! Aç gözün, sahraya bak da, ibret al!
Şu direksiz kubbe-i semâya bak da, ibret al!
Görmek istersen, Cenâb-ı kibriyânın kudretin,
her sabâh, seher vakti, dünyâya bak da ibret al!

Pâdişâh olsan da, derler “er kişi niyyetine”,
Var, musallada yatan mevtâya bak da, ibret al!
Bir kefendir âkıbet, sermâye-i beğ ve fakîr,
varlığa mağrur olan, mecnûn değil de, yâ nedir?

15 Mayıs 2011 Pazar

Viran oluyor gönlüm senden ayrı kaldıkca,
sözlerinin tadını unutmam yaşadıkça.
Helâl et de hakkını, öleyim ben râhatca,
biçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Hasret, deryâlar gibi, kesti yolumu benim,
yıllarca ayrı kalsam, seni dâim severim.
Uzak yerlere düşdüm, bu mu benim kaderim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Sizden ayrı kalınca, uyduk hep nefsimize,
yanlış yollara düşdük, bilmem ne oldu bize.
Şeytân bakıp gülüyor, kararan kalbimize,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Rûhum çılgına döndü, göklere çıktı âhım,
sizden pek uzak düştüm, nedir benim günâhım?
Yüzü kara olmaktan, koru beni Allahım!
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Doğar gelir inşâallah, gecelerin gündüzü,
garîplerin o zamân, gülecek hemen yüzü.
Odalarda kısıldı, müminin tekbîr sözü,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Pusu kurmuş hâinler, yollarımı bekliyor,
süslü, tatlı sözlerle, sen, bu yoldan dön diyor.
Îmândan haberi yok, aptal bir şey bilmiyor,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Hiç uğraşma ey câhil, dönmem billâhi geri,
hedefim, maksadım hep, iyi yoldan ileri.
Çok uğraştı dünyâda, senin gibi serserî,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

Eserini görünce, önce kıymet vermedim,
on altı yaşındaydım, kötü şeyler söylerdim.
Rahmet saçtı Allahım, hakîkatı öğrendim,

bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!


Bîçâre gönül sen de, durma çalış ilerle!
doğru yolu gösteren o zâta bak ibretle.
Sizi çok sevdiğimi, yazıyorum kalbime,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!


Garib İhsân senin de, ağlıyan kalbin var mı?
Onun seveni çoktur, feryâdını duyar mı?
Engeller çelik olsa, insan bundan korkar mı?
Bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Hayâlin önümde, parlak ay gibi, zulmeti gideren mehtâba benzer,
bu âlem görünür bir sarây gibi, ışık olmayınca, zindâna benzer!

Bu sesler yabancı, özler yabancı, bakışlar yabancı, gözler yabancı;
dudaklar gülse de, manâ yabancı, gördüğüm rüyâlar, bir zanna benzer!

Güllerin başkadır, ateşin başka, aşkınla tutuşan, bülbülün başka;
şu elin güzeli değmiyor aşka, bir güzel görmedim, cânâna benzer!

Baktıkca yakından güneş yüzüne, dahâ çok inandım tatlı sözüne,
şifâsın, rûhumun üzüntüsüne, sohbetin her derde dermâna benzer!

Ayrılık yakıyor gece ve gündüz, geceden karanlık oluyor gündüz,
bu yıl da gurbetde geçen ömrümüz, cefâsı bitmiyen, devrâna benzer!
Geçti gençlik tatlı bir rüyâ gibi ey çeşmim zâr!
Beni mecnûn etti girye, meskenim olsun mezâr!

13 Mayıs 2011 Cuma

Kim bulur, zor ile, maksadına, her zamân zafer,
gelir elbet zuhûra, ne ise hükm-i kader!

Hakka bırak her işini, esbâba yapış yeter,
bu sözüm olsun sana, ârif isen, her an rehber:

Mihneti kendine zevk etmektir, âlemde hüner,
gam ve neşe insanda, böyle gelir, böyle gider.

12 Mayıs 2011 Perşembe

Aldın mı kalb yoluyla, yektâ haberini sen,
duydun mu hem Yûsüf ve Züleyhâ haberin sen?

Kalbini nice yıllar, ağlatmadı mı bu aşk,
alsan n’olur doğruca, Leylâ haberini sen?

Dağlar dahî duramaz, onun yüzüne karşı,
âlime sor Tûr ile, Mûsâ haberini sen!

Sular gibi yüzünü, yere sür, durma yüksek,
alçaklarda bulursun, deryâ haberini sen!

Âlemde nice yüzbin kişi, aşkdan bahseder,
sorma o mecnûnlara mevlâ haberini sen!

Bülbüle bakma sakın, âşık olayım dersen,
pervâneden al gizli, sevdâ haberini sen!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Seni sevmekten maksadım,
derdi ve gammı tatmakdır.
Böyle olmasaydı arzûm,
dünyâda başka tat çokdur! 

10 Mayıs 2011 Salı

Aziz Yara Elveda!

Muzdarib bir gönülle, kâbûslu hayâllerle,
vuslat-ı cânâna ve gülistâna elvedâ!
Gizli âh çekmelerle, içli iniltilerle,
zevkıne doymadığım nevbahâra elvedâ!

Gökler karardı yine, hiçbir yer görünmüyor,
mübhem bir kuvvet beni, her an geri çekiyor,
Mâdem ayrılacaktın, yâ niçin geldin diyor,
bastığın azîz taş ve topraklara elvedâ!

Göz yaşım ummân oldu, yol vermiyor geçeyim,
ayrılıp, göz nûrumdan, ben nereye gideyim?
Bu firak ateşiyle, yanıp yanıp biteyim,
hergün yeniden doğan arzûlara elvedâ!

Zulmet bastı cihânı, bütün emeller söndü,
kalbim kan ağlar dâim, rûhum çılgına döndü.
Demek ayrılık geldi ve bana yol göründü,
bu derdsiz yolculara, bu yollara elvedâ!

Son bir defa bakayım, o hüsn-i cemâline,
bir nazarın değişmem, bütün dünyâ mâline,
İster gülsün gâfiller, bu âşıkın hâline,
bundan böyle neşe ve sürûrlara elvedâ!

Rabbimden diliyorum, yakınlara gelmeni,
âh yine görebilsem, dünyâ gözüyle seni!
Ayrılık pek yakıyor, al bağrına bas beni,
fâidesiz hayâllere, hulyâlara elvedâ!

Gözün, gönlün arkada, nereye gidiyorsun?
bakmağa kıyamazken, nasıl terk ediyorsun!
(Allaha ısmarladık!) düşün kime diyorsun!
asılsız, hakîkatsiz, rüyâlara elvedâ!

Nereye gidiyorsun, ey yârine doymayan?
bir ân fazla görmeyi bulunmaz nimet sayan,
Hasretîyle gün be gün, kavrul, alevlen ve yan!
cihânı tenvîr eden en son Nûra elvedâ!

Nereye gidiyorsun, ondan nasıl ayrıldın?
seni yakan o değil, kendi kendini yaktın!
Düşün! Göz yaşlarıyla, kimin yüzüne baktın?
ayrılırken inleyen bakışlara elvedâ!

Mâzîyi hâle tebdîl edip, seyredeceğim,
gönlümü gözyaşıyla, tesellî edeceğim.
Derin iniltîyle âh, ayrılık diyeceğim,
yârı bırakıp giden, bu firâra elvedâ!

Karşımdaki hayâlin, biraz dahâ kal diyor,
kalbini benim gibi, bu sevdâya sal diyor,
Öp elimi hasretle ve duâmı al diyor,
en derin sevgilerle, azîz yâra elvedâ!

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Bu âdem dedikleri, el ayakla, baş değil,
âdem rûha denilir, surat ile kaş değil.

Beden et ve deridir, rûh bunun serveridir.
Hakkın kudret sırrıdır, rûhsuz kalıp hoş değil.

Âdem gerek, su gibi, temizlenip arına,
harâmlardan kaçınır, nefsi de serkeş değil.

Âdemdedir emânet, ondadır ilmü hikmet.
Hakkın katında âdem, dâneyi haşhaş değil.

Âdem olan iyi bil, çalışır hep ay ve yıl,
rûh gıdâsı ilmdir, ekmek ve kumaş değil.

Kendi özün anlıyan, rûh gözün aydınlıyan,
Hak sözün pek kavrayan, er olur, ayyaş değil.

Beden hayvanda da var, hissi, onda pek artar.
Kurt gözü, keskinse de, nakş görür, nakkaş değil.

8 Mayıs 2011 Pazar

"The Man from Earth" filmi hakkında

--- spoiler ---
enteresan ve orijinal bir film olmasının yanı sıra belki de esas misyonu semavi dinler'i tartışıp, hepsinin bir mitten öte gidemeyeceği ve buda gibi insanların, herhangi bir yaratıcıdan çok daha kapsamlı ve insanlarırın ihtiyaçlarını giderici bir şekilde düşünebileceğini anlatmaya çalışmak gibi görünüyor. oysa ki, senarist ve dolayısı ile bu zihniyettekilerin "başlangıç" konusundaki "muamma"ları dile getirilmiş ve fakat, "olağanüstü bir güç, ilk yaratılmayı gerçekleştirmiş, bütün bunları tetiklemiş, ivme kazandırmıştır" demek yerine, senarist ve dolayısı ile bu gibilerin ağzından konuşan esas oğlan "o zaman da, ön tetikleyicinin kaynağını merak ederim. kısır döngü. bunun benim için hiç bir anlamı yok." gibi topu taca atma ve belirsizliği tercih etme ve yaratılışı "saf dışı etme" yolu izlenmiştir. 

bunun ötesinde, hz. musa ve özellikle hz. isa ile alakalı olarak geçen tartışma, semavi dinlerle tam bir dalga geçme ve bu peygamberleri, buda'dan daha aşağı bir yere koyma gayreti gütmektedir ( yani, biz insanlar kendi kendimize yeteriz, kendi işimizi kendimiz hallederiz, ne gerek var tabiat üstü güçleri olan bir yaratıcıya, boşverin o tür inançları ). bütün bunlar olurken de, güya din uzmanı olan kadıncağız, eli kolu bağlı, denilenleri nerede ise -hayal kırıklığı ile bile olsa- kabul eder duruma gelmektedir ( hıristiyanlığın geldiği hal göz önüne alınırsa aslında gayet doğal tabi ).
--- spoiler ---

adama "caveman" denildikten sonra, filmin gidişatı anlamak pek de zor olmasa gerek! bu konularda zayıf olanlara "acaba" sorusunu sordurabilecek bir film.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Nazlı olsa da, aşka yakalanan kimse,
naz çekmeğe de alışmalıdır elbette!
Kazanc ve seâdet topu ortada duruyor,
Meydânda kimse yok, süvârîler görünmüyor?

6 Mayıs 2011 Cuma

Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünyâ sîm-ü zer,
bir harâb olmuş kalbi, tamîr etmektir hüner.
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp, dâim döner.
Âdem oğlu bir fenerdir, âkıbet birgün söner!

5 Mayıs 2011 Perşembe

Gelip bekâ bahârından, bu fenâda kışı bulduk,
atomlardan tâ Arşa dek, şaşılacak işi bulduk.

Düşüp gurbet âlemine, şaşkın şaşkın dolaşırken,
hasta rûha hayât veren, tesîrli bakışı bulduk.

Herbir sözü hakîkatten haber verir âşıklara,
şükür, hayret diyârına, varan bir akışı bulduk.

Ne kelâm o, ne bakış o, aklın üstü bir varlık o,
onun ayak tozlarını, kalb derdine aşı bulduk.

Maddeleri inceleyip, temâşâ eyledik birbir,
hepsini aynı mîmârın, düzgün bir yapışı bulduk.

Attık herşeyi aradan, temizlendik mâsivâdan,
eserlerden, nakışlardan, çok şükür Nakkâşı bulduk.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Kış günleri gidip, bahâr gelince,
açılır gafletden, gözü dağların.
Donanır, süslenir, gonca güllerle,
geçmez bülbüllere, nazı dağların.

Gece gündüz, tesbîhledir işleri,
Allah, Allah söyler, dâim kuşları.
Göklere uzanmış, sanki başları,
duâ kıblesine, yüzü dağların.

Kudretden, hepsine, hulle biçilir,
Hak rahmeti, üstlerine saçılır.
Türlü türlü, çiçekleri açılır,
Cennet-i a’lâdır, yazı dağların.

Bakıp doyulmaz, yeşil alanlara,
hidâyetler olur, Haktan anlara.
Esen yeli, safâ verir canlara,
miskü anber kokar, tozu dağların.

Bir yanda, zanbaklar, bir yanda lâle,
ırmakları benzer, âb-ı zülâle.
(Sebbe-ha) manâsı, geliyor dile,
şükür Hakka, dâim sözü dağların.

Hak tecellî eyleyince

Hak tecellî eyleyince, her işi âsân eder,
halk eder esbâbını, bir lahzada ihsân eder.

3 Mayıs 2011 Salı


Seni seven âşıkların,
gözü, gayra bakmaz imiş,
seni maksûd edinenler,
dünyâ ahret anmaz imiş.

Gönlün sana verenlerin,
ilmi sana erenlerin,
gözü seni görenlerin,
tâlihleri sönmez imiş.
Ölmez imiş âşık canı,
hiç çürümez imiş teni,
aşk her kimi kıldı fânî,
ona zevâl ermez imiş.

Emrine baş eğenlerin,
vuslatına erenlerin,
bülbül gibi ötenlerin,
kimse dilin bilmez imiş.

Aşkın ile bilişenler
senin için sevişenler
halvetine erişenler
ölümden hiç korkmaz imiş.

Aklın varsa, ey kardeşim,
Hakkı sevmek olsun işin,
aşk tadını tatmıyanın,
kalbi temiz olmaz imiş.

Âdem oğlu aç gözünü, yeryüzüne kıl, bir nazar,
gör bu latîf çiçekleri, hangi kuvvet yapar, bozar.

Herbir çiçek bir nâz ile, öğer Hakkı, niyâz eder,
kurtlar, kuşlar, durmaz söyler, ol Hâlıka âvâz eder.
Öğer onun kâdirliğin, herbir işe hâzırlığın,
ille onun kâhirliğin, anlayınca, rengi döner.
Rengi döner günden güne, toprağa dökülür yine,
bu ibrettir anlayana, hakîkatı, ârif sezer.


Ger bu sırrı duya idin, yâ bu gammı yiye idin,
yerinde eriye idin, insan değil misin, meğer.

Bilir, gelen gider imiş, konan geri göçer imiş,
mevt şerbetin içer imiş, her kim, bu manâdan geçer.

zamanında almadık arsayı çatalcadan...!

"Zamanında bizim dede Mecidiyeköy'den bir arsa alsaymış"...diye başlayan iç geçirmelere şimdi yeni versiyonu eklendi, hem de daha çok iç geçirilerek:

"Zamanında almadık bir arsa Silivri'den ya da Çatalca'dan"!

"gümbür gümbür" olmasa da saçı başı dağılmadan geliyor işte!

http://balkancinema.blogspot.com/

27 Nisan 2011 Çarşamba

artık adalıyız!

bir yarımada tecrübemiz vardı...artık adalıyız! kanalistanbul sağolsun!

21 Nisan 2011 Perşembe

"Maratonci Trce Pocasni Krug" filmi hakkında

ko to tamo peva filminin yönetmeninden, 1982 yapımı yine komik ve bir o kadar absürt bir sırp filmi daha!

--- spoiler ---
mezarcılık ile uğraşan topalovic ailesi -ki öyle bir aile ki 6 nesil bir arada yaşamaktadır- en yaşlı üyesi pantelija, 150 yaşını geçkin olduğu halde ölmüştür. geriye kalan, birbirinden çakal 5 nesil, türlü atraksiyonlarla baba mesleğini ayakta tutmaya çalışmaktadır. fakat, ne var ki ailenin en genci -ve en safı-, bili piton denilen eşkıyanın yaşlı kızına aşık olmuştur ve onunla evlilik hayalleri kurmakta, babasını delirmektedir.

bu mafya kılıklı bili piton, topalovic ailesi için iş yapmakta, geceleri mezarları kazıp, daha çürümemiş olan tabutları çıkarmakta ve topalovic uyanıklarına satmaktadır, paraları da kırışmaktadır. fakat, uzun süreli alacağını alamayan piton, topalovic'lerden intikam almak için yanıp tutuşmaktadır.
--- spoiler ---

bu duygu ve düşüncelerle, filmimiz devam eder, görkemli bir finalle sona erer...ve özellikle de balkanlara aşina olanları hayran bırakır!

ingilizce, "the marathon family" olarak da aranabilir.

17 Nisan 2011 Pazar

HEAT filmi hakkında

filmin her tarafı bir yana, o muhteşem ötesi sonunu derinlemesine değerlendirmek gerek;

--- spoiler ---

o muhteşem sona doğru yaklaşılırken, her iki karakter de az sonra gerçekleşmesi kaçınılmaz olan düellodan zaferle çıkmak istemekte, hayatlarını devam ettirebilmek için gerekli olan hissiyatı tam olarak yansıtmaktadırlar.

polis, bir suçluyu daha kodese atma peşindedir ve son derece hırslı ve bu hırsa yenilmeyecek kadar da dikkatlidir.

hırsız, az önce otelin bir köşesinde bıraktığı sevdiceğini düşünmek şöyle dursun, onu buraya sürükleyen durumu, özgürlük uçağına varmaya ramak kalmışken, intikam ve hırsının tuzağına düşüşünü hatırlamak dahi istememektedir.

çok kısa bir zaman sonra, her iki karakter de, artık saniyeler kalan son için, en ufak bir hatayı bile kaldırmayacak derecede dikkatlerini son haddine çıkarmışlardır. polis, sanki biraz daha cüretkardır....polislik hayatı boyunca hep böyle değil miydi zaten? her zaman öne atılan, gözünü budaktan sakınmayan, hatta özel hayatını zindana çeviren biraz da bu cüretkarlık, bu cesaret, bu işkoliklik değil miydi? son derece güçlü olan altıncı hissine güveninden, siperleri bile tam manası ile kullanmamaktadır.o av kokusu almış bir yırtıcı kaplandır artık! ama bütün bunlar, onun dikkatini dağıtmak bir kenara, daha da artırmaktadır.

hırsız, sanki biraz daha defanstadır, biraz daha olayların karşı taraftan gelişimini beklemektedir. kim bilir, belki de o iç hesaplaşmalar, o kıvır kıvır saçlı taze sevgilinin ağlamaklı hali gelmiştir aklına. ama profesyonel biridir o. böyle kritik bir anda, böyle şeyler ancak saniyeler uçuşabilir kafasında...o yine, o eski acımasız ve işini bilen suçludur.

derken...hayır! her iki profesyoneli tongaya düşürecek, dikkatlerini dağıtıp, belki de düello planlarını temelli değiştirecek bir gelişme olur....bir uçak hava alanına inmek üzeredir ve aniden çok güçlü ışıklar, düello alanını gündüze çevirirler. sinir bozucudur bu, "karanlık her şeye rağmen daha iyiydi, ama elden ne gelir", planlar anında gözden geçirilir, durum tespiti yapılır, tekrar nihai hedefe kilitlenilir. her iki kahraman da biraz önceki kahramanlardır, onları için bunlar çocuk oyuncağı, bir anlık bir dikkat dağılması sadece...böyle durumlarla kaç kere karşılaştılar kim bilir?

fakat, her ikisi çok garip başka bir duygunun, daha evvel belki de tatmadıkları bir hissiyatın içindedirler. "niye içimde, sanki bu "son"muş gibi geliyor, halbuki bunu daha evvel hiç hissetmemiştim. niye sanki çok takdir ettiğim bir meslektaşımı ve hatta hayran olduğum birini, hatta niye sanki kardeşimi öldürecek mişim gibi bir his var ki içimde? çok garip! bunların yeri değil ama şimdi, önce görevimi yerine getirmeliyim...öncelikli görevim de hayatta kalmak! şu ışıkların gitmesini mi beklesem acaba...eve sanırım bu en iyisi!"

yönetmen, hafifçe müziği devreye sokar...sanki polis de tekrar devreye girmiş ve yine o eski cesur haliyle siperi bir tarafa bırakıp ileriye atılmıştır..."artık son çok yakın, tek bir siper kaldı, bunun arkasından başka bir yerde olamaz."

hırsız yine savunmada, "bu ayak sesleri kesinlikle onun, hadi artık hamle yap!"

polisin altıncı hissi ve tecrübeleri tek bir noktada!

ama hayır! yine bir uçak ve uçak demek, tekrar ortalığın gündüz olması demek!

hırsızın içini kemiren iç hesaplaşması durdurulamaz bir haldedir, "nasıl olur da katı kuralları olan ben, aşık olabilirim, nasıl olur da sevdiğim kadını terkedecek alçaklığı gösterebilirim. nasıl olur da özgürlüğe sadece dakikalar kalmışken, hırsıma yenik düşerim...hayır! ben artık yaşamayı hak etmiyorum! takdir ettiğim bu başarılı polisi öldürürsem, zaten vicdan azabından yaşayamam!" hırsız, saliseler bile sürmeyecek bir zaman diliminde stratejisini tamamen değiştirir, saklandığı yerden çıkar.

ikisi de artık korumasızdır, ilk ateş eden mutlaka düelloyu kazanacaktır...bu rakipler öyle ıskalayacak adamlar değildir!

her tarafı aydınlatan ışıklar bir an için polisin dikkatini dağıtır gibi olur...ki arka tarafın ışıkları, birden hedefin gölgesini ayaklarına kadar getirir.

uçak gürültüsü giderek yaklaşır. yönetmen müziği tamamen kaldırmıştır. bir el ateş! işte sonun başlangıcı...ikinci el...hemen ardından üçüncü el, sonra dördüncü...bu dördüncü emniyet atışı mıydı acaba?

polisin gözlerinde önce sarsılmaz bir bakış, "sabret, bitti sayılır, sakın dikkatini dağıtma, karşındaki tam bir profesyonel...evet bitti...fakat... bu duygular da ne? şu an seviniyor olmam gerekirdi!"

hırsız, öldürücü noktalara gelen dört el ateşten sonra bir yere çökmüş, fakat daha ölmemiştir. uçağın sesi tamamen gitmiştir. polis rahatlıkla hırsızın yanına doğru gitmeye başlar, artık tehlike yoktur.

çok, ama çok hafif bir piyano sesi gelmeye başlar...polis, hırsıza yaklaştıkça piyanonun sesi artmaya başlar. polis kurbanını daha yakından görür. yüzünde ve gözlerinde, zafer kazanmış, büyük bir hırsız ve çete reisini haklamış görev adamının gözlerinde görülmeye alışık olunan ifadeden eser yoktur.

hırsız ölmek üzeredir, ama tuhaf bir şekilde rahat ve huzurludur. "yaptıklarımın cezasını buldum. sen, büyük adam, evet, sen yaşamayı hak ediyorsun. senin gibi birine yenilmek bir şereftir, bir onurdur benim için. iyi ki sen kazandın kardeşim!"

polisi garip duygular kemirmektedir, "keşke bu vurduğum adam, o eskiden vurduğum suçlular gibi olsaydı, keşke bunları hissetmeseydim. ah kardeşim, görevimi yapmak zorundayım biliyorsun...ama, keşke bunlar hiç yaşanmasaydı, keşke biz dost olsaydık!"

moby etkinliğini iyiden iyiye artırmaya başlamıştır..."artık senden önceki o rutin hayatıma nasıl dönerim kardeşim, benden kocaman bir parçayı alıp götürdün! senden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak! niye karşıma çıktın ki?! keşke farklı bir şekilde karşılaşsaydık...keşke!"

moby devam eder, birçok kötü yanı da olan "iyi" kazanmıştır...birçok iyi yanı da olan "kötü" kaybetmiştir...biraz önce uçağın geldiği gibi, bir yazı belirir..."michael mann"...

--- spoiler ---

28 Mart 2011 Pazartesi

Ne iyi O gözler ki, güzele bakmaktadır


Ne iyi O gözler ki, güzele bakmaktadır.
Ne tâlihli o kalb ki, Onun için yanmaktadır!

13 Mart 2011 Pazar

Bî-vefâdır ey denî dünyâ senin her nimetin


Bî-vefâdır ey denî dünyâ senin her nimetin.
Sarsar-ı bâd-ı ecel, mahveyliyor her rifatin!

11 Mart 2011 Cuma

Âlemde doğru dost yoktur, dedikleri gerçek imiş


Âlemde doğru dost yoktur,
dedikleri gerçek imiş.
Kulunu saklıyan Haktır,
dedikleri gerçek imiş.


Bulut âsumâna çıkar,
toprağa rahmetler yağar,
gün doğmadan neler doğar,
dedikleri gerçek imiş.
Eğer insan, eğer melek,
yalvarırım, geçer dilek.
Vefâsızdır çarh-ı felek,
dedikleri gerçek imiş.

Bu dünyâya gelen geçer,
herkes kabre girer nâçar.
İnsan, birgün olur, göçer,
dedikleri, gerçek imiş.

Ağlamaktır benim işim,
ağla gözüm şimdengerü!
Irmak ola kanlı yaşın,
çağla gözüm şimdengerü!


Hudâ bize verdi sevdâ,
sevmek oldu, artık gıda.
Ele geçmez bu dünyâda,
gülme gözüm şimdengerü!

Düşün hâlin n’olduğunu,
ömür gülü solduğunu.
Gece gündüz olduğunu,
bilme gözüm şimdengerü!

Aldanma nefsin tadına,
âgûdur sunma balına.
Düşüp onun hayâline,
dalma gözüm şimdengerü!

Sözün olsun, öze uygun,
her ne dersen, Ona malûm.
Bu meydâna düştü yolun,
dönme gözüm şimdengerü!

10 Mart 2011 Perşembe

7 Mart 2011 Pazartesi

Herkesin var bir kesi

Herkesin var bir kesi,
ben bi kesin, yok kimsesi.
Ben bi kesin, sen ol kesi,
ey kimsesizler kimsesi!

6 Mart 2011 Pazar

Dostun ayrılığı az olsa da az değildir

Dostun ayrılığı az olsa da, az değildir;
Eğer gözde yarım kıl olsa da, çok görünür.

Mâlu mülke olma mağrûr deme var mı ben gibi

Mâlu mülke olma mağrûr, deme var mı ben gibi!
Bir muhâlif yel eser, savurur harman gibi.

28 Şubat 2011 Pazartesi

Hiç usandırma ili, il usandırmaz seni


Hiç usandırma ili, il usandırmaz seni,
hîleli iş yapma hem, kes dolandırmaz seni!

Yüzüğünde ne yazılıydı, bilsen Süleymânın


Yüzüğünde ne yazılıydı, bilsen Süleymânın:
Sakın aldanma, yoktur vefâsı dünyânın!
Mesûd, o kimsedir ki, bütün kazandığını,
yiye. Bırakıp, sevindirmeye düşmânın!