15 Haziran 2011 Çarşamba

Allahım! 
İnsanların ve cinlerin tâati, cismânî ve rûhânî âlemde bulunanların ibâdetleri, senin ihtiyâcsızlığın, sonsuz kudretin yanında beyhûde bir sedâdır. Lâkin, bu zaîf ve gönlü kederli kulların inlemesi ve muhabbet çimeninde öten bülbüllerin iştiyâklı sesleri senin katında dahâ kıymetlidir. 

İlâhî! 
Her ne kadar cürüm ve isyânımızın sonu yok ise de, Senin rahmet ve gufrân denizin de sınırsızdır. Masiyyet ateşi âlemi tutuştursa, Senin rahmetinin bir damlası onu söndürür. Cihânı zulmet bulutu kaplasa, Senin inâyet rüzgârının bir nefeslik esmesi ile dağılır, gider. Kâinâtı zulmet bulutu kaplasa, Senin hidâyet güneşinin bir zerresi o perdeyi kaldırır.

İlâhî! 
Senin hayât verdiğin gönlü kimse öldüremez. Senin yakdığın çırağı kimse söndüremez. Senin muhabbet cezben nasîb olan kimse, Senin sevdiğin olur. Senin haşmetinin bir parıltısına kavuşan hayrete düşer.

İlâhî! 
Senin makbûlün olan bir azîzin eli kılıç gibi kesti. Cevher cânı safâ nûru ile doldu. Senin reddetdiğin sultânın eli tutuldu. Hevâ yoluna düşüp, perîşan oldu.

İlâhî! 
Bütün âleme rahmet etsen, cenâbından bir zerre noksan olmaz. Lâkin hikmetinin sırrına ermek için, akla imkân yokdur. 

İlâhî! 
Riyâ ateşinden kalbi kurtarıp, muhlîs eyle. Bu kalbi muhabbet potanda, inâyet cevherin ile hâlis altın eyle. 

İlâhî! 
Her ne kadar, cürmüm çok ise de, Habîbin “sallallahü aleyhi ve sellem” hurmetine afv eyle! Lutfüne lâyık olanı ihsân eyle. 

İlâhî! 
Cân-ı müştak ayrılık ateşini duymaz. Susamış gönül, kavuşmanın hâsıl edeceği zevki duymaz. 

İlâhî! 
Bu ne ateş dolu bir içecekdir ki, divânelik mayası ve susuzluk sermâyesidir. 

İlâhî! 
Bu nasıl sınırsız bir susuzluktur ki, yüzbin deryâ içilse, aynen kalıp, susuzluk gitmiyor. İlâhî, bu ne devâmlı kalan bir bardak ki, bunun doldurucusu, vaslın iştiyâkıdır. İlâhî, bu ne tesîr edici bir sâkîdir ki, sundukca, içecek devâmlı kalıyor. İlâhi, bu işde akl şaşkındır. Şöyle ki, hüsnünün güneşi meydânda iken, gizlidir, görünmez. Bu parlıyan nasıl bir nûrdur ki, gözler onu görmekde hayretdedir. İlâhî, bu ne gönül sırrıdır ki, akıllar onu bilmekte bulanıktır. İlâhî, se’âdet ve şekâvet alın yazısıdır. O hâlde iyi ameline de güvenmemelidir. İlâhî, çünki, yazılmış ise, silinmiş yokdur. O hâlde Senin inâyetin dışında birşey bulmuş olan yoktur. İlâhî, bu ne güzellikdir ki, bu güzelliği anlatmakda bir zaîf karınca söz sâhibi oluyor. İlâhî, bu ne haşmet ve celâldir ki, akıl onu anladığını söylemekte dilsizdir. Bazen hükmünün sırrı, örümcek ağını perde yapar. Bazen azametin sivrisineğin iğnesini zülfikâr yapar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder